Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Fotoğraflar

Fotoğraflar

6 Haziran 2016 Pazartesi

TÜRKİYE 'DE İLK BÜYÜK İŞÇİ OLAYLARI ( 15 – 16 Haziran 1970 )

İSTANBUL 'da 15 – 16 Haziran 1970 işçi olayları :




12 mart 1970 askeri muhtırası konusu açıldığında aklıma 15-16 Haziran 1970 işçi olayları gelir. 
Bu olaylar benim hayatımda yaşadığım ilk büyük toplumsal olaydı. Türkiye içinde ilk ve tek büyük işçi hareketi olmuştur.

Benim doğdum yıldan 31 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu, Atatürk öleli 16 yıl, İkinci dünya savaşı biteli 9 yıl geçmiş, Kore savaşı 1 yıl önce sona ermişti. ( bu arada bayağı eski sayılırım herhalde )
Boğaza buz kütlelerinin geldiği,  6-7 eylül olaylarının olduğu günlerin taze anılarını dinler , 1960 ihtilalini duyardım. 1961 idamlarını hatırlıyorum. Hayat mecmuasından takip etmiş , radyolardan dinlemiştim.
1968 dünya gençlik hareketlerini gazetelerden takip etmiş , Türkiye deki 6.filo olaylarını yerinde görmüş ve yaşamıştım. Ama 15-16 Haziran 1970 işçi olayları ;  içinde olduğum , an ve an yaşadığım büyük kitlesel bir olaydı.

12 Mart Muhtırası ertesindeki gelişmeler sonrası , Toplu iş Sözleşmesi , Grev ve Lokavt Yasası ve de Sendikalar Yasası 'nde yapılan düzenleme ve değişikliklerle işçilerin  " sendikalı olma ve sendika seçme özgürlükleri " kısıtlanmış oldu...Ve huzursuzluklar başladı pek çok fabrika ve iş yerinde !
Nihayetinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 'ın onayı ile yasa 11 Haziran 'da yürürlüğe girdi. Bu yasa tamamen Türek-İş 'ten DİSK 'e işçi transferinin önlenmesini amaçlıyordu.

O yıl , Otosan ‘da öğrenci- çalışan olarak 2 nci dönem yılımdı. 
Ve o yıllar Süleyman Demirel ' in " yollar yürümekle aşınmaz " dediği yılların takip ettiği yıllardı.....
15 haziran günü pek çok iş yerinde işçilerin protesto direnişi yaptığını, işi bıraktığını  Anadolu yakasında ve karşı yakada yürüyüşler yapıldığını duyduk. İşçiler , kendi aleyhlerine olduğunu söyledikleri çıkartılan kanunları protesto etmek için gösteriler yapmışlar ve yapmaktaydılar.
Olayların ilk günü olacak olan 15 Haziran 1970 akşamı bakanlar Kurulu o geceden itibaren 60 gün süre ile " sıkıyönetim " ilan etti...

Olayların 2 nci günü yani 16 Haziran 1970 günü , sabah iş başı yapıldığında tüm işçilerin yürüyüşe gideceği , iş yerinin izin verdiği söylendi ve işçiler bahçede toplandılar. 
Yanlış hatırlamıyorsam yönetici ( Ahmet Binbir bey olabilir ) işçilere nasihat ve itidal konuşmaları yaptı . İşçilerin Otosan ‘ı layıkıyla temsil edeceklerini beklediği mealinde bir söylevdi hatırladığım kadarı ile….  Ben de yürüyüşün Kartal’a doğru D750  ( E5 ) üzerinde olacağını duyunca hem gezme olsun hem de çoşkulu kalabalığın duygularına ortak olma yapılan haksızlığı protesto etmek amacıyla onlara katıldım ve yola çıktık. Tam bir piknik havasında marşlı şarkılı bir gezi idi.  Sanırım Bostancı tünelini ( o zamanlar Ankara asfaltı dediğimiz E5 altıntepede tünelden geçiyordu. Şimdilerde yan yol oldu  ) ve K.Yalı ‘yı geçtikten sonra dinlenme molası verilmiş yolun sol tarafında küçük bir vadiden su falan içmiştik. Yollar tamamen kesilmiş karşı taraftan gelen araçlardan da işçileri tesci edici tezahüratlar yapılıyordu. Yolda bize Java , Otoyol, Singer , Dragos Tekel işçileri ve benzeri fabrika işçileri de katıldılar.         ( O zaman grup biraz agresif olmaya başlamıştı. )
Gidilen yer Kartal Soğanlık denilen yerde Pendik istikametinde yolun solunda kalan ve Süleyman Demirel’in kardeşi olduğu söylenen Ali Demirel’in fabrikası HAYMAK idi. Haymak işçileri Grev yapmışlar ve işveren  " Grev kırıcı "  çalıştırıyormuş ! 


 


Burada toplanılıp protesto yapılacak oradan da geri dönülecekti benim bildiğim kadarıyla. 
Haymak önüne geldiğimizde on binlerce işçi olmuştu. Saat 13 ya da 14 idi. Öğlen molası verilmişti . Otosan , kendi işçilerine kasalı bir transit ile köfte ekmek göndermişti Otosan’ dan.
Bir an bir uğultu oldu Pendik tarafından Gebze ‘den yola çıkan ( içlerinde Arçelik fabrikası işçilerinin de olduğu) büyük bir işçi grubu geliyordu. İki grubun birleşmemesi için araya asker girdi. Süngü takılmış tüfekleri ellerinde , hafif aşağı eğilmiş vaziyette duruyordu. Önde kadın işçiler Türk Bayraklarını kendilerine siper ederek koşmaya başladılar, asker çaresiz çekildi ve iki grup kucaklaştı. Şarkılar , protestolar ,bağırışlar , sloganlar derken , o an bir iki el silah sesi duyuldu ! 
Bağırış çağırış …… “Ali Demirel’in grev kırıcı adamları arkadaşları vurdu “ sesleri arasında o binlerce işçi galeyana getirildi ve Haymak’a saldırdılar. 




Otosan işçisi karşı tarafta öğlen yemeğini yemekte idi.  Fabrika birden talan edildi, kırıldı döküldü. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Olaylar yatıştıktan sonra Avrupa yakasında ‘da olaylar olduğu tüm işçilerin Taksim’de buluşmak üzere yola çıktığı söylendi. On binlerce işçi ( sonradan 70 bin telaffuz edildi ) Ankara asfaltından Kadıköy ‘e doğru yürüyüşe geçti. Yollarda araçlar kenara park etmiş , yolcu otobüslerinden işçilere sular verilmeye başlanmış , trafik tamamen işçilere terk edilmişti yolda…. Maltepe Tugay yolundan yürüyüşle Bağdat caddesine çıkıldı. Halk evlerine bayrak asmaya başladı. Oradan bize ( kerhen ) destekler, işçilerden oraya kötü sözler… 
Derken Kızıltoprak üzerinden Fenerbahçe Stadı önünde Yoğurtçu köprüsü önüne gelindi. ( yalnız burada şunu belirtmeden edemiyeceğim işçilerin çoğu iş tulumlu idi bizimkilerde de arkada Otosan yazıyordu ancak arada işçi olamayacak kadar farklı görüntüde adamlar ve gençler de vardı ) . 
İşçilerin amacı , Kadıköy iskelesinden vapurlara binmek, bir grupta Haremden karşıya geçmek Avrupa grubu ile buluşmaktı sanırım. 



İşte ne olduysa burada oldu ! Köprü üstüne barikat kuran Fruko ‘lar  ( o zamanlar  biz öğrenciler “ fruko “ şişesine benzettiğimiz toplum polisine öyle derdik. Fruko kamyonetine yandan konan fruko kasaları gibi yan tarafta yana doğru bakar pozisyonda oturdukları kamyonları vardı. O beyaz şapkaları ile tıpkı fruko şişesi gibiydiler ! ) 
İşçileri engelleyip dağıtmak istediler ve büyük bir arbede yaşandı. Hatta köprü üzerinde bir polis kamyonu içindekilerle beraber devrildi . Polisler Kurbağalıdere’ ye düştüler mi bilmem. Bir otobüste ateşe verildi. Polis silah kullandı yaralananlar oldu ortalık karıştı. Fakat polis Altıyol ‘a oradan da Kadıköy iskelesine doğru kaçtı. İşçiler de arkadan….İskele meydanına doluşuldu. Vapurlar , deniz taşımacılığı durdurulmuştu. Rıhtıma doğru dönmek isteyenlerin karşında asker vardı. Tam kaymakamlığın önünde idim. Çarşıya doğru olan ortadaki parkta! Büyük bir kargaşa vardı. Polis Kaymakamlığın üstünden mevzilenmişti. O zamanlar Kadiköy Emn. Md.lüğü kaymakamlık binasının alt katında yan tarafında idi ve arabaları da orada idi. Bir iki araç ters çevrildi falan. Asker geldi park ile iskele otobüs durakları arasına ana yola yerleşti. Safta dizildiler. İşçiler “ordu – işçi el ele “ sloganı atmaya başladılar. Albay olduğunu sandığım bir subay megafonla dağınılmasını istedi. Olaylar tırmandı asker havaya ateş etti karışıklık oldu , ancak polis işçilere ateş etmeye başladı ve kan gövdeyi götürdü. Subaylar askerin ateş etmemesi için uğraştı. Asker hep havaya ateş etti. Ben işte o anda çarşının oradan Osmanağa cami önünden kaçmaya başladım. Asker ve polis işçi avına çıkmıştı. Kaçan kaçana ! Yalı Çiftliğinin sokağından “ Aynalı fırına “  girip saklandım. Silah sesleri geliyordu. Saat 19 – 20 civarıydı. Beni fırıncılar epey tuttular orada. Çay ve kuru pasta verdiler. Akşam olunca eve gittim.


( Sonradan öğrendiğimde 3 işçi 1 polis bir de Fenerbahçe işkembecisi sahibi ölmüş.)
Aynı saatlerde Avrupa yakasındaki işçilerin Taksime geçmemesi için her iki haliç köprüsü açılmış.
Anadolu ‘dan gelecekler ise Kadıköy – Üsküdar ve Harem civarında durdurulmuşlardı.
Akşam sıkıyönetim ilan edildi. İstanbul ve Kocaeli yönetimi askere devroldu.

Ertesi günü Otosan’a gittiğimde ( sonradan öğrendiğimize göre tüm fabrikalarda da olduğu üzere ) fabrika asker tarafından kuşatılmıştı. Hatta bir de tank vardı otoparkın oradaki dış kapının önünde ! İş başı yaptıktan sonra asker ve sivil polisin soyunma odalarında arama yaptığını duydum. Daha sonraları bazı işçiler işten çıkarıldı galiba.
Anadol şanzıman toplamada bir deli Varol dedikleri işçi vardı o da yok olmuştu !


Ancak, Otosan işçisi tüm bu olaylarda hiçbir zaman  aktif rol oynamadı. Çoğu işçi Kadıköy civarından evlerine doğru gittiler. İşçilerimizin büyük çoğunluğu Hasanpaşa, Fikirtepesi, Göztepe, Acıbadem, Kadıköy ‘de otururlardı. Hepsi çok önceden dağılmışlardı. 
O zamanlar Otosan’da 4-5 servis otobüsü vardı. ( bir de mavi renkli Manda arabası dedikleri Otosan imalatı otobüs vardı ) Onlarda o zamanlar köprü olmadığı için fabrikanın önünden direk E5 e çıkar ve bir Acıbadem , bir Üsküdar , bir Göztepe bir de karşıya Hasanpaşa’ ya geçerlerdi.

Tabii daha sonra DİSK ve DİSK 'e bağlı sendikaların çoğunun yöneticileri Sıkı Yönetim Mahkemelerince tutuklanarak yargılanıp hapse atıldılar.

CHP Anayasa Mahkemesine başvurarak , konu yasanın iptalini sağladı ama iş işten geçmiş ok yaydan fırlamıştı.....Hızla 12 Mart ' a ilerliyorduk !






NOT : Aşağıdaki yazıda ; benim daha önceleri bu yazımı “ Otosan Grubumuz “da paylaştığım zamanda Otosan ‘lı bir bayan arkadaşımın yaptığı yorum var ! Aynen aktarıyorum…….

** - Arkadaşım kalemine sağlık. Olayları çok net ve çok güzel anlatmışsın. Beni de 1970 yıllara götürdün. O olayları ben de Kadıköy’de yaşadım.
O gün sabahtan yarım gün izinliydim. Öğlen saat 12.00 gibi işe gitmek için Üsküdar'dan Kadıköy otobüsüne binmiştim. Haydarpaşa Numune hastanesi önüne geldiğimizde trafik tıkandı . Herkes otobüsten inmeye başlayınca ben de indim ve herkes gibi yürüyerek iskeleye doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe bir anormallik olduğunu hissetmeye başladım. Akın akın insanlar iskeleye yürüyordu. Kamyonların üzerinde Üsküdar Reci sigara fabrikasının işçileri ve ellerinde pankartlarla slogan atıyorlardı. İskeleye geldiğim de şimdiki Haldun Taner Tiyatrosunun olduğu yerde sebze hali vardı ( sebze meyve kasaları dışarıda üst üste dururdu). Tüm sebze ve meyve sandıkları işçiler tarafından talan edilmiş meyve sebzeler yerlere saçılmış vaziyetteydi. Süngülü askerler orada siper almış bekliyorlardı. Kadıköy mahşer yeri gibiydi.. Elleri sopalı adamları ve kaçışan insanları görünce ben de kaçmaya başladım ama nereye gideceğimi bilemiyordum Otobüsler çalışmıyordu. Aklıma birden vapura binip karşı tarafa geçmek geldi ama vapurlar da çalışmıyordu. İnsanların çoğu vapur iskelesine sığınmışlar fena olanlar, bayılan insanlar çoğunluktaydı. 2 yolcu vapuru iskeleden birkaç metre açıkta içinde yolcularla bekliyordu. O arada aklıma fabrikaya telefon edip durumu izah edip gelemiyeceğimi söylemek geldi. Vapur iskelesindeki jetonlu telefonla fabrikayı aradım. Kulakları çınlasın T……. abla (T.S) sakın gelme burası da çok karışık işçi yürüyüşü var , panzer falan geldi deyince olayın vahametini daha da iyi anladım. Aklıma ilk gelen Moda’da bir akrabama gidip olaylar yatışıncaya kadar orada zaman geçirmek oldu. Akşam üstüne kadar orada zaman geçirdim. Daha sonra olaylar yatışmıştır diyerek oradan ayrıldım ama maalesef olaylar hala devam ediyordu….
Tüm dükkanlar kepenklerini indirmiş ve bayraklar asmışlardı. Bahariyeden altıyola inmek mümkün değildi. Bağrışmalar, koşuşmalar, askerler, silah sesleri, yaralananlar falan çok ürkütücüydü. Eve gidebilme yolları arıyordum. Zor şartlar altında çarşıya inebildim ama daha kötü bir kargaşanın içinde buldum kendimi. Ne yapacağımı bilemezken birinin kolumdan tuttuğunu hissettim o an çok korktum dönüp baktığımda kolumu tutanın Kadıköy’de çarşı için de eczaneleri olan ilkokul arkadaşım olduğunu görünce sanki dünyalar benim oldu “burada ne işin var” dedi ve beni hemen eczanelerine aldı. Bir sürü insan oraya sığınmıştı. Çok yaralı vardı . Birkaç yaralıyı da pansuman yapılması için oraya getirenler oldu. Fenerbahçe işkembecisinin vurulduğunu da orada öğrendim.
Daha sonra saat 19.00 gibi arkadaşımla birlikte zor şartlar altında ara sokaklardan Acıbadem yoluyla yürüyerek evimize ulaşabilmiştik. 70 işçi hareketi benim de hayatım boyunca unutamadığım bir olaydır ! **






Tüm bu olaylar sonrası ; 
15-16 Haziran olaylarından yaklaşık 9 ay sonra …… Yıl 1971..... 12 Mart muhtırası verildi. İstanbul ‘da hala sıkıyönetim devam ederken ....Faik Türün İstanbul sıkıyönetim komutanı……. Başbakan ‘da Nihat Erim iken .

( Faik Türün daha sonraları 12 mart döneminin işkencelerinin yapıldığı “Ziverbey Köşkü” ile anılır. Nihat Erim ‘de Dev-genç ‘in ölüm listelerine girmişti ve çok sonraları öldürüldü.)