Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Fotoğraflar

Fotoğraflar

6 Haziran 2016 Pazartesi

TÜRKİYE 'DE İLK BÜYÜK İŞÇİ OLAYLARI ( 15 – 16 Haziran 1970 )

İSTANBUL 'da 15 – 16 Haziran 1970 işçi olayları :




12 mart 1970 askeri muhtırası konusu açıldığında aklıma 15-16 Haziran 1970 işçi olayları gelir. 
Bu olaylar benim hayatımda yaşadığım ilk büyük toplumsal olaydı. Türkiye içinde ilk ve tek büyük işçi hareketi olmuştur.

Benim doğdum yıldan 31 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu, Atatürk öleli 16 yıl, İkinci dünya savaşı biteli 9 yıl geçmiş, Kore savaşı 1 yıl önce sona ermişti. ( bu arada bayağı eski sayılırım herhalde )
Boğaza buz kütlelerinin geldiği,  6-7 eylül olaylarının olduğu günlerin taze anılarını dinler , 1960 ihtilalini duyardım. 1961 idamlarını hatırlıyorum. Hayat mecmuasından takip etmiş , radyolardan dinlemiştim.
1968 dünya gençlik hareketlerini gazetelerden takip etmiş , Türkiye deki 6.filo olaylarını yerinde görmüş ve yaşamıştım. Ama 15-16 Haziran 1970 işçi olayları ;  içinde olduğum , an ve an yaşadığım büyük kitlesel bir olaydı.

12 Mart Muhtırası ertesindeki gelişmeler sonrası , Toplu iş Sözleşmesi , Grev ve Lokavt Yasası ve de Sendikalar Yasası 'nde yapılan düzenleme ve değişikliklerle işçilerin  " sendikalı olma ve sendika seçme özgürlükleri " kısıtlanmış oldu...Ve huzursuzluklar başladı pek çok fabrika ve iş yerinde !
Nihayetinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 'ın onayı ile yasa 11 Haziran 'da yürürlüğe girdi. Bu yasa tamamen Türek-İş 'ten DİSK 'e işçi transferinin önlenmesini amaçlıyordu.

O yıl , Otosan ‘da öğrenci- çalışan olarak 2 nci dönem yılımdı. 
Ve o yıllar Süleyman Demirel ' in " yollar yürümekle aşınmaz " dediği yılların takip ettiği yıllardı.....
15 haziran günü pek çok iş yerinde işçilerin protesto direnişi yaptığını, işi bıraktığını  Anadolu yakasında ve karşı yakada yürüyüşler yapıldığını duyduk. İşçiler , kendi aleyhlerine olduğunu söyledikleri çıkartılan kanunları protesto etmek için gösteriler yapmışlar ve yapmaktaydılar.
Olayların ilk günü olacak olan 15 Haziran 1970 akşamı bakanlar Kurulu o geceden itibaren 60 gün süre ile " sıkıyönetim " ilan etti...

Olayların 2 nci günü yani 16 Haziran 1970 günü , sabah iş başı yapıldığında tüm işçilerin yürüyüşe gideceği , iş yerinin izin verdiği söylendi ve işçiler bahçede toplandılar. 
Yanlış hatırlamıyorsam yönetici ( Ahmet Binbir bey olabilir ) işçilere nasihat ve itidal konuşmaları yaptı . İşçilerin Otosan ‘ı layıkıyla temsil edeceklerini beklediği mealinde bir söylevdi hatırladığım kadarı ile….  Ben de yürüyüşün Kartal’a doğru D750  ( E5 ) üzerinde olacağını duyunca hem gezme olsun hem de çoşkulu kalabalığın duygularına ortak olma yapılan haksızlığı protesto etmek amacıyla onlara katıldım ve yola çıktık. Tam bir piknik havasında marşlı şarkılı bir gezi idi.  Sanırım Bostancı tünelini ( o zamanlar Ankara asfaltı dediğimiz E5 altıntepede tünelden geçiyordu. Şimdilerde yan yol oldu  ) ve K.Yalı ‘yı geçtikten sonra dinlenme molası verilmiş yolun sol tarafında küçük bir vadiden su falan içmiştik. Yollar tamamen kesilmiş karşı taraftan gelen araçlardan da işçileri tesci edici tezahüratlar yapılıyordu. Yolda bize Java , Otoyol, Singer , Dragos Tekel işçileri ve benzeri fabrika işçileri de katıldılar.         ( O zaman grup biraz agresif olmaya başlamıştı. )
Gidilen yer Kartal Soğanlık denilen yerde Pendik istikametinde yolun solunda kalan ve Süleyman Demirel’in kardeşi olduğu söylenen Ali Demirel’in fabrikası HAYMAK idi. Haymak işçileri Grev yapmışlar ve işveren  " Grev kırıcı "  çalıştırıyormuş ! 


 


Burada toplanılıp protesto yapılacak oradan da geri dönülecekti benim bildiğim kadarıyla. 
Haymak önüne geldiğimizde on binlerce işçi olmuştu. Saat 13 ya da 14 idi. Öğlen molası verilmişti . Otosan , kendi işçilerine kasalı bir transit ile köfte ekmek göndermişti Otosan’ dan.
Bir an bir uğultu oldu Pendik tarafından Gebze ‘den yola çıkan ( içlerinde Arçelik fabrikası işçilerinin de olduğu) büyük bir işçi grubu geliyordu. İki grubun birleşmemesi için araya asker girdi. Süngü takılmış tüfekleri ellerinde , hafif aşağı eğilmiş vaziyette duruyordu. Önde kadın işçiler Türk Bayraklarını kendilerine siper ederek koşmaya başladılar, asker çaresiz çekildi ve iki grup kucaklaştı. Şarkılar , protestolar ,bağırışlar , sloganlar derken , o an bir iki el silah sesi duyuldu ! 
Bağırış çağırış …… “Ali Demirel’in grev kırıcı adamları arkadaşları vurdu “ sesleri arasında o binlerce işçi galeyana getirildi ve Haymak’a saldırdılar. 




Otosan işçisi karşı tarafta öğlen yemeğini yemekte idi.  Fabrika birden talan edildi, kırıldı döküldü. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Olaylar yatıştıktan sonra Avrupa yakasında ‘da olaylar olduğu tüm işçilerin Taksim’de buluşmak üzere yola çıktığı söylendi. On binlerce işçi ( sonradan 70 bin telaffuz edildi ) Ankara asfaltından Kadıköy ‘e doğru yürüyüşe geçti. Yollarda araçlar kenara park etmiş , yolcu otobüslerinden işçilere sular verilmeye başlanmış , trafik tamamen işçilere terk edilmişti yolda…. Maltepe Tugay yolundan yürüyüşle Bağdat caddesine çıkıldı. Halk evlerine bayrak asmaya başladı. Oradan bize ( kerhen ) destekler, işçilerden oraya kötü sözler… 
Derken Kızıltoprak üzerinden Fenerbahçe Stadı önünde Yoğurtçu köprüsü önüne gelindi. ( yalnız burada şunu belirtmeden edemiyeceğim işçilerin çoğu iş tulumlu idi bizimkilerde de arkada Otosan yazıyordu ancak arada işçi olamayacak kadar farklı görüntüde adamlar ve gençler de vardı ) . 
İşçilerin amacı , Kadıköy iskelesinden vapurlara binmek, bir grupta Haremden karşıya geçmek Avrupa grubu ile buluşmaktı sanırım. 



İşte ne olduysa burada oldu ! Köprü üstüne barikat kuran Fruko ‘lar  ( o zamanlar  biz öğrenciler “ fruko “ şişesine benzettiğimiz toplum polisine öyle derdik. Fruko kamyonetine yandan konan fruko kasaları gibi yan tarafta yana doğru bakar pozisyonda oturdukları kamyonları vardı. O beyaz şapkaları ile tıpkı fruko şişesi gibiydiler ! ) 
İşçileri engelleyip dağıtmak istediler ve büyük bir arbede yaşandı. Hatta köprü üzerinde bir polis kamyonu içindekilerle beraber devrildi . Polisler Kurbağalıdere’ ye düştüler mi bilmem. Bir otobüste ateşe verildi. Polis silah kullandı yaralananlar oldu ortalık karıştı. Fakat polis Altıyol ‘a oradan da Kadıköy iskelesine doğru kaçtı. İşçiler de arkadan….İskele meydanına doluşuldu. Vapurlar , deniz taşımacılığı durdurulmuştu. Rıhtıma doğru dönmek isteyenlerin karşında asker vardı. Tam kaymakamlığın önünde idim. Çarşıya doğru olan ortadaki parkta! Büyük bir kargaşa vardı. Polis Kaymakamlığın üstünden mevzilenmişti. O zamanlar Kadiköy Emn. Md.lüğü kaymakamlık binasının alt katında yan tarafında idi ve arabaları da orada idi. Bir iki araç ters çevrildi falan. Asker geldi park ile iskele otobüs durakları arasına ana yola yerleşti. Safta dizildiler. İşçiler “ordu – işçi el ele “ sloganı atmaya başladılar. Albay olduğunu sandığım bir subay megafonla dağınılmasını istedi. Olaylar tırmandı asker havaya ateş etti karışıklık oldu , ancak polis işçilere ateş etmeye başladı ve kan gövdeyi götürdü. Subaylar askerin ateş etmemesi için uğraştı. Asker hep havaya ateş etti. Ben işte o anda çarşının oradan Osmanağa cami önünden kaçmaya başladım. Asker ve polis işçi avına çıkmıştı. Kaçan kaçana ! Yalı Çiftliğinin sokağından “ Aynalı fırına “  girip saklandım. Silah sesleri geliyordu. Saat 19 – 20 civarıydı. Beni fırıncılar epey tuttular orada. Çay ve kuru pasta verdiler. Akşam olunca eve gittim.


( Sonradan öğrendiğimde 3 işçi 1 polis bir de Fenerbahçe işkembecisi sahibi ölmüş.)
Aynı saatlerde Avrupa yakasındaki işçilerin Taksime geçmemesi için her iki haliç köprüsü açılmış.
Anadolu ‘dan gelecekler ise Kadıköy – Üsküdar ve Harem civarında durdurulmuşlardı.
Akşam sıkıyönetim ilan edildi. İstanbul ve Kocaeli yönetimi askere devroldu.

Ertesi günü Otosan’a gittiğimde ( sonradan öğrendiğimize göre tüm fabrikalarda da olduğu üzere ) fabrika asker tarafından kuşatılmıştı. Hatta bir de tank vardı otoparkın oradaki dış kapının önünde ! İş başı yaptıktan sonra asker ve sivil polisin soyunma odalarında arama yaptığını duydum. Daha sonraları bazı işçiler işten çıkarıldı galiba.
Anadol şanzıman toplamada bir deli Varol dedikleri işçi vardı o da yok olmuştu !


Ancak, Otosan işçisi tüm bu olaylarda hiçbir zaman  aktif rol oynamadı. Çoğu işçi Kadıköy civarından evlerine doğru gittiler. İşçilerimizin büyük çoğunluğu Hasanpaşa, Fikirtepesi, Göztepe, Acıbadem, Kadıköy ‘de otururlardı. Hepsi çok önceden dağılmışlardı. 
O zamanlar Otosan’da 4-5 servis otobüsü vardı. ( bir de mavi renkli Manda arabası dedikleri Otosan imalatı otobüs vardı ) Onlarda o zamanlar köprü olmadığı için fabrikanın önünden direk E5 e çıkar ve bir Acıbadem , bir Üsküdar , bir Göztepe bir de karşıya Hasanpaşa’ ya geçerlerdi.

Tabii daha sonra DİSK ve DİSK 'e bağlı sendikaların çoğunun yöneticileri Sıkı Yönetim Mahkemelerince tutuklanarak yargılanıp hapse atıldılar.

CHP Anayasa Mahkemesine başvurarak , konu yasanın iptalini sağladı ama iş işten geçmiş ok yaydan fırlamıştı.....Hızla 12 Mart ' a ilerliyorduk !






NOT : Aşağıdaki yazıda ; benim daha önceleri bu yazımı “ Otosan Grubumuz “da paylaştığım zamanda Otosan ‘lı bir bayan arkadaşımın yaptığı yorum var ! Aynen aktarıyorum…….

** - Arkadaşım kalemine sağlık. Olayları çok net ve çok güzel anlatmışsın. Beni de 1970 yıllara götürdün. O olayları ben de Kadıköy’de yaşadım.
O gün sabahtan yarım gün izinliydim. Öğlen saat 12.00 gibi işe gitmek için Üsküdar'dan Kadıköy otobüsüne binmiştim. Haydarpaşa Numune hastanesi önüne geldiğimizde trafik tıkandı . Herkes otobüsten inmeye başlayınca ben de indim ve herkes gibi yürüyerek iskeleye doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe bir anormallik olduğunu hissetmeye başladım. Akın akın insanlar iskeleye yürüyordu. Kamyonların üzerinde Üsküdar Reci sigara fabrikasının işçileri ve ellerinde pankartlarla slogan atıyorlardı. İskeleye geldiğim de şimdiki Haldun Taner Tiyatrosunun olduğu yerde sebze hali vardı ( sebze meyve kasaları dışarıda üst üste dururdu). Tüm sebze ve meyve sandıkları işçiler tarafından talan edilmiş meyve sebzeler yerlere saçılmış vaziyetteydi. Süngülü askerler orada siper almış bekliyorlardı. Kadıköy mahşer yeri gibiydi.. Elleri sopalı adamları ve kaçışan insanları görünce ben de kaçmaya başladım ama nereye gideceğimi bilemiyordum Otobüsler çalışmıyordu. Aklıma birden vapura binip karşı tarafa geçmek geldi ama vapurlar da çalışmıyordu. İnsanların çoğu vapur iskelesine sığınmışlar fena olanlar, bayılan insanlar çoğunluktaydı. 2 yolcu vapuru iskeleden birkaç metre açıkta içinde yolcularla bekliyordu. O arada aklıma fabrikaya telefon edip durumu izah edip gelemiyeceğimi söylemek geldi. Vapur iskelesindeki jetonlu telefonla fabrikayı aradım. Kulakları çınlasın T……. abla (T.S) sakın gelme burası da çok karışık işçi yürüyüşü var , panzer falan geldi deyince olayın vahametini daha da iyi anladım. Aklıma ilk gelen Moda’da bir akrabama gidip olaylar yatışıncaya kadar orada zaman geçirmek oldu. Akşam üstüne kadar orada zaman geçirdim. Daha sonra olaylar yatışmıştır diyerek oradan ayrıldım ama maalesef olaylar hala devam ediyordu….
Tüm dükkanlar kepenklerini indirmiş ve bayraklar asmışlardı. Bahariyeden altıyola inmek mümkün değildi. Bağrışmalar, koşuşmalar, askerler, silah sesleri, yaralananlar falan çok ürkütücüydü. Eve gidebilme yolları arıyordum. Zor şartlar altında çarşıya inebildim ama daha kötü bir kargaşanın içinde buldum kendimi. Ne yapacağımı bilemezken birinin kolumdan tuttuğunu hissettim o an çok korktum dönüp baktığımda kolumu tutanın Kadıköy’de çarşı için de eczaneleri olan ilkokul arkadaşım olduğunu görünce sanki dünyalar benim oldu “burada ne işin var” dedi ve beni hemen eczanelerine aldı. Bir sürü insan oraya sığınmıştı. Çok yaralı vardı . Birkaç yaralıyı da pansuman yapılması için oraya getirenler oldu. Fenerbahçe işkembecisinin vurulduğunu da orada öğrendim.
Daha sonra saat 19.00 gibi arkadaşımla birlikte zor şartlar altında ara sokaklardan Acıbadem yoluyla yürüyerek evimize ulaşabilmiştik. 70 işçi hareketi benim de hayatım boyunca unutamadığım bir olaydır ! **






Tüm bu olaylar sonrası ; 
15-16 Haziran olaylarından yaklaşık 9 ay sonra …… Yıl 1971..... 12 Mart muhtırası verildi. İstanbul ‘da hala sıkıyönetim devam ederken ....Faik Türün İstanbul sıkıyönetim komutanı……. Başbakan ‘da Nihat Erim iken .

( Faik Türün daha sonraları 12 mart döneminin işkencelerinin yapıldığı “Ziverbey Köşkü” ile anılır. Nihat Erim ‘de Dev-genç ‘in ölüm listelerine girmişti ve çok sonraları öldürüldü.)











10 Mayıs 2016 Salı

KADIKÖY ALTIYOL ' DAKİ ERMENİ RAHİBE MANASTIR VE OKULU

BEYOĞLU ANARAD HIĞUTYUN ERMENİ KATOLİK RAHİBELER MANASTIR VE MEKTEBİ VAKFI ‘na ait 
KADIKÖY ANARAD HIĞUTYUN KATOLİK RAHİBELER OKULU ..........( NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ )




Kadıköy Altıyol ‘da Ali Suavi sokataki  Surp Levon Ermeni Katolik Kilisesi'nin yakınında, Nihal Sokak'ta kurulan Anarad Hıgutyun Ermeni Okulu 1902 yılında Ermeni ustalar tarafından yapılmıştır….. Giriş katla beraber dört katlı taş bir bina olan yapının geniş bir de bahçesi vardır. Binanın zemin karoları ve merdiven mozaikleri hala eski orjinalliğini korumaktadır. En üst katta tiyatro salonu yapılmıştır.
Okul ,1909 yılında eğitim ve öğretime başlamış , 1980 yılına kadar rahibe okulu, daha sonra anaokulu ve ilkokul olarak hizmet vermiştir. 1961-64 yılları arasında 104 öğrencisi olduğu bilinen okulun , 1987 yılında çocuk sayısı azaldığından okul kapandığında, yaklaşık 80 öğrencisi varmış. Öğrencilerin bir kısmı Aramyan Uncuyan'a , bir kısmı ise diğer devlet okullarına geçmiştir.



Beyoğlu Anarad Hığutyun Ermeni Katolik Rahibeler Manastır ve Mektebi Vakfının tapulu  malı olması nedeniyle uzun süre atıl kalmış , terk edilmiştir. 2004 yılında Türkiye Cumhuriyet 'i AB 'ne uyum yasaları çerçevesinde azınlık mallarıyla ilgili yasayı değiştirince , kiralanarak 
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi adı ile kültür, sanat ve eğitim merke­zi haline getirilmiştir….
Bahçesi ve alt katı çay bahçesi olarak kullanılmakta , ikinci katı ise restaurant olarak hizmet vermektedir....3 ncü katta idari bölüm ve sanat çalışmalarının yapıldığı atölyeler vardır....




 

Bina , Osmanağa Ma­hallesi , Ali Suavi Sokak (Sanatçılar Sokağı), No: 7 Bahariye, Kadıköy adresin­de bulunmaktadır.










 
 
                




5 Mayıs 2016 Perşembe

KİTAPLARIN ÖLÜME MAHKUM EDİLDİĞİ GECE ! (22 Mayıs 1971 )

Arama Sonuçları



Kitapları da vururlar !

Yıl 1971….. Mayıs ayının son günleri ………12 Mart muhtırası daha yeni verilmiş.

15-16 Haziran olaylarından yaklaşık 1 sene sonra ……İstanbul ‘da sıkıyönetim var.
Faik Türün İstanbul sıkıyönetim komutanı……. Başbakan ‘da Nihat Erim .
( Faik Türün daha sonraları 12 mart döneminin işkencelerinin yapıldığı “Ziverbey Köşkü” ile anılır. Nihat Erim ‘de Dev-genç ‘in ölüm listelerine girmişti ve çok sonraları öldürüldü.)



Vehbi Ersan ‘ın kitabında da ( 1970 ‘lerde Türkiye Solu ) anlattığı gibi   ;
“ Üniversitelerde kurulan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içinde toplanan gençlik, TİP’in ‘reformist’ olduğunu düşünüyor ve aktif örgütlü mücadeleyi öneren MDD ( Milli Demokratik Devrim ) saflarına akıyordu. 1969’daki kurultayda FKF, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu adını aldı ve Türkiye devrimci hareketine bugüne dek ulaşan birikimler bırakan Dev-Genç kurulmuş oldu. Dev-Genç içinde sürdürülen mücadele, kısa sürede öncülerini yaratmaya başladı: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Cihan Alptekin, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve İbrahim Kaypakkaya gençliğin MDD temelinde ardında kümelendiği isimler oldu. THKO ve THKP-C, bu mücadeleden doğan iki ana akım olarak kendilerinden sonraki sosyalist mücadeleyi de belirledi. MDD tezine göre Türkiye emperyalizmin etkisinde, feodal yanı ağır basan bir yarı-sömürgeydi ve bu nedenle sosyalist devrimden önce demokratik bir devrim yapılması gerekiyordu. Bu anti-emperyalist, anti-feodal ve işbirlikçi burjuvaziye karşı olan ‘milli’ bir devrim demekti ve Kemalistlerle ittifak yapılmasını gerektiriyordu.
1970 yılında Mahir Çayan önderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi (THKP/C), 1971 yılında Deniz Gezmiş önderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 1972 yılında ise İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) kuruluşunu ilan etti."



( 12 Mart 'ın hemen ertesinde 16 Mart 1971 salı günü Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalandılar...)

O zamanlar , her yerde aranan dev-genç ve dev-sol elemanlarının resimleri asılmıştı.
İsrail başkonsolosu Efraim Elrom’un Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılması ile oluşan gelişmeler sonucunda , İstanbul’u yöneten ( nokta trafik polisleri bile askerdi ) Sıkıyönetim komutanlığı , 22 Mayıs günü aniden bir bildiri yayınladı. 
        “ O günün gece yarısından itibaren İstanbul’da 15 saat sokağa çıkma yasağı “ ilan edildi.



Kimse sokağa çıkmayacak , bütün İstanbul sokak – sokak , ev - ev  THKPC ‘li ve
Dev-Genç ‘li  aranacaktı ! Daha sonraları “Fırtına-1 “ denilen bu operasyona “Balyoz Harekatı “ da denilmişti. Ve harekata 25 bin asker ve polis ’in katıldığı söyleniyordu basında.
Aramalara , apt. sorumluları ve bazı bölgelerin muhtarlık görevlileri de katılacaktı mecburen.
Sanırım bazıları jurnalleyecekti bazı evleri....





Yasak başlayınca İstanbul ‘da hayat durmuştu. Hava alanı Yeşilköy ( Atatürk Havaalanı ) bile uçuşa kapatılmış. Otobüs – vapur seferleri yasaklanmıştı.
Dışarı çıkanlar ya tutuklanacak ya da ateş edilecekti.

Hakikaten akşama doğru yollar tenhalaşmaya bazı noktalara askeri araçlar hatta tanklar yerleşmeye başladı. Gece olunca Kadıköy meydanında kimseler kalmamıştı . Arkadaşlarla Altıyol 'dan aşağıya iskeleye doğru yürüyorduk. Bir subay bizi ikaz etti “ gece yarısı olmadan evinize girin ! “ Rıhtıma doğru yürüdük. Rıhtımın sonunda Haydarpaşa köprüsü üstünde Askeri Jemseler sıralanmıştı. Rıhtım Reşit efendi sokaktaki evimize gittim. Herkes camlardan merakla bakıyordu.
           
Babam eve akşam erken geldi. Kaymakamlıktan bir arkadaşı ” anarşist arıyorlar ama yasaklı kitap vb. bulurlarsa da tutuklayacaklarmış “ diye tembihlemiş. Bize “sizde öyle kitaplar var mı ? “ diye sordu . Biz de bazı kitaplarımız olduğunu söyledik.
Ağabeyimle beraber ne kadar kitap varsa baktık ve uygun olmayanları imha ettik , bazılarını da yatak odasında yatağın altında döşemenin altına gizlemiştik. Benim pek çok Rus edebiyatı kitabım , felsefe yazarları  ile ilgili kitaplarım imha edildi….Aziz Nesin, Nazım Hikmet, vb…kitaplar ile beraber…..Hatta ağabeyim anı olarak tuttuğu defterini bile yaktı !
Ben bir kaç gece evvel Altıyol 'da Opera sineması önünde sinemadan çıkanlara          " işçi köylü gazetesi " dağıtılmıştı......Evde de bir kaç baskı vardı. Tabii hepsini yaktım !

Gece yarısına doğru araç sesleri duyduk sokağın başına Jemseler geldi…Subaylar askerlerle beraber evlere dağıldılar…Meraklılar camlardan sarkarak hangi eve, kimlere girdiklerine bakıyorlardı…Ama , ev sektirmece olmadı hiç tüm evler arandı…Bir zaman sonra bir subay ve iki er bizim kapıyı çalıp eve girdiler. Erlerde ve subayda silah vardı ! Oldukça mütecaviz idiler. Subay  , babamdan herkesin antrede toplanmasını istedi.       Sonra bize ( ağbim - ben ve ablam ) “komünist yayınız , yasaklı kitabınız,vs. var mı ?” diye sordu ! Biz yok dedik. Erler odalara girip evi didik didik aradı.. Ödümüz patlamıştı. Neyse bir şey bulamadılar, sonra subay biz gençlere kısa bir nasihat çekti ve bir de gözdağı verdi .... Arkasından gittiler .

Bu aramalar sabah oluncaya kadar devam etmiş….Daha sonra okuduğuma göre      o gece İstanbul 30 -35 bin subay, er ve polis tarafından didik didik ,karış karış aranmış ! Tabii muhbir vatandaşlar da bu solcu avına destek vermişler ..



O gün İstanbul ‘da binlerce yasaklı , Sıkıyönetim Komutanlığınca beğenilmeyen ne kadar kitap bulundu ise yakılmış…...Genç insanlar tutuklanmış . ( Tabii insanların korkarak önceden yok ettiği kitaplar da var )

Daha sonra 23 Mayıs 1971 de  başkonsolos Efraim  Elrom,  Nişantaşında bir evde, ağzı bantla kapatılmış, başından kurşunlanmış bir şekilde bulundu.

İşte böylesine bir , Mayıs gecesi yaşadı 70 ‘lerde Türkiye ve İstanbul !


Sonra neler mi oldu ?


               Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 9 Ekim 1971'de TCK 'nın 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı.  
Mahkeme kararı;
"Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Mahkememiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını; bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs suçunu işlediğinizi sabit gördü. Türk Ceza Kununun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezası ile tecziyenize karar verdi. Hüküm bir hafta içinde kabulu temizdir, tutukluluğunuz devam edecektir. "
şeklinde idi.... 

       Mahir Çayan ve arkadaşları bu idamları engellemek için Sinop'taki NATO radar üssünün üç yabancı personelini rehin aldılar. Ancak Tokat'ın Kızıldere köyünde güvenlik güçlerince kuşatıldılar. 1972'nin 30 Mart'ında on bir kişiden onu katledildi. ( O gün o müthiş müsadereden nasıl olduysa canlı kurtulan - samanlıkta saklanarak - şimdilerde HDP milletvekili ! )
İki ay geçmeden Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin İnan ile Yusuf Aslan'ın hiç kimseyi öldürmediği halde idam cezası alması sol-sosyalist kesimlerde derin üzüntü yarattı.
 TKP/ML kurucusu İbrahim Kaypakkaya ise yakalandıktan sonra 1973 Mayıs'ında işkence altında öldürüldü. 


 

7 Nisan 2016 Perşembe

Kadıköy 'ün Faytoncuları vardı bir zamanlar...

Kadıköyün Faytoncuları ve Fayton Tamircileri

Çocukluğumun sisli anılarından delikanlılığımın berrak anılarına geçtiğim yıllardan kalan hatırlar bulvarında Kadıköy iskelesindeki faytonları faytoncuları hatırlarım..... Kadıköy 'e Kum burnuna gezmeye ya da İnci Gazinosundaki eğlence gecelerinden dönüşte babamın bizi gezme olsun diye bindirerek Misak-ı Milli sokaktaki evimize getirdiği faytonları ya da Haydarpaşa Garından kısa yolculuklar sonrası eve gitmek için bindiğimiz faytonların keyfini unutmak ne mümkün !
Tabii bir de odun - kömür alımlarında veya küçük eşya taşımacılığında kullandığımız at arabalarını da unutmamak lazım......
Fayton , at arabası olunca bunların tamir ,yedek parça , aksesuarları için de bir yerler olması gerekmezmi...Hele atların koşumları , nalları nallanmaları , bir takım aksesuarları , yemlikleri samanları , vb. şeyler....
İşte Hasanpaşa daki at arabası / fayton sanayii böle-gesi haricinde Kadıköy Rasimpaşa mahallesinin Rıhtıma , çarşıya yakın sokaklarında ( Tayyareci Smisokak , Yoğurtçu Şükrü sokak , Başçavuş sokak , Mühürdar Fuat sokak ) at arabası 7 fayton tamircileri , araba aksesuar ve yedek parçacıları , At koşumcuları ve at yemcileri dükkanları vardı....O bölge saman , at , meşin , yanık vb. kokusundan belli olurdu...

24 Şubat 2016 Çarşamba

KADI KÖYÜ ŞEHREMANETİ DAİRESİ

ŞEHREMANETİ - KADIKÖY ‘ÜN TARİHİ BİNASI 



1969 Kaymakamlık dönemi


Kadıköy ‘ümüzün iskele meydanındaki ( kumluk mevkii ) bu tarihi yapı aslında Kadıköy ‘ün , Birinci Cihan harbi , Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminin en belli başlı şahitlerinden biridir.
Benim hatırladığım en erken dönemlerden bu yana da oldukça fazla görev almış kılık değiştirmiş tarihi bir anıttır.


Eskiyi hatırlayabildiğim 1959-60 yıllarından itibaren “ Kaymakamlık” olarak bilirim bu binayı... İçinde pek çok birimin yer aldığı küçük ama büyük işler yapılan bir bina idi Kadıköy için.

Kaymakamlık makamı burada idi….Giriş katında emniyet müdürlüğü vardı…Giriş ve alt katta Belediye başkanlığı ve bazı hizmet birimleri bulunmaktaydı.Arka yan taraftan girildiğinde Hükumet tabipliği yer almaktaydı !


Binanın arkasında da ilave bir bina bulunmakta orası da Vergi dairesi olarak kullanılmakta idi.
İlkokul ‘a kayıt sırasında çiçek aşısını burada olmuş ve Hükumet Tabipliği sağlık raporunu buradan almıştık. 
Daha sonraki yıllarda Dr. raporları , hastane raporları ( okul için ) Hükumet tabipliğinden onay alınırdı.





Arka bölümde sanırım bir de nezarethanede vardı. Binanın önünde Kaymakamlık ve Emniyet Müdürü makam araçları durur , binanın kapısında görevli polis memuru olurdu…
Yan tarafında ( mühürdar tarafı ) ise polis araçları park ederdi. Tabii arka tarafta da kuyruk yapmış vatandaşlar.






1970 'lerde Kaymakamlığın önünde emniyet araçları






Kadıköy 'ün sembolü Boğa  'mız 1970 'lerde şehremaneti binası önünde






Şehremaneti arkasında bir zamanlar otobüs terminalleri ve Et Balık Kurumu vardı





Binanın arka kapısından Hükumet Tabipliği sağlık kurumlarına ve Emniyetle ilgili işlere girilirdi.



Daha sonra binanın tamamını Belediye kullanır olmuştu..Kaymakamlık , Hükumet Tabipliği ve Emniyet birimleri binadan ayrılmışlardı.

Binanın kullanımdan doğan kapı üstü tabelaları sık olarak değişmiş olsa da binanın asli tabelasında O , hep “Şehremaneti Binası “ olarak kaldı ve anıldı. 

Nedir şehremaneti ?


Şehremaneti ; Osmanlı İmparatorluğu zamanında bugünkü belediye zabıtası görevini yapan, şehrin temizlik ve güzelliğiyle ilgilenen yerel yönetim demekti…..
Yani  bugünkü belediyenin Türkiye'de kurulan ilk biçimi de denilebilir.



ŞEHREMANETİ’NİN KURULUŞU VE ŞEHREMANETİ NİZÂMNÂMESİ

Türkiye’de modern belediyelerin kuruluşu 19 . yy. ın ikinci yarısına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir.Klasik dönem Osmanlı şehrinde belediye hizmetlerinin yürütülmesinde en önemli kurum “kadılık” tır. Kadının şehrin belediye işlerini göremeyecek duruma gelmesi üzerine, öncelikle bu işlevi yerine getirmek amacıyla 1826’da İhtisab Nâzırlığı ve ona bağlı olmak üzere taşrada da İhtisab Müdürlükleri oluşturulmuştur.
Ne var ki, bu yeni kurum belediye hizmetlerini görmekte fonksiyonel olamamış ve kent yönetimi ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır.

Geleneksel Osmanlı şehir yönetimi, 19 yy. a gelindiğinde gerek kentin kendi iç bünyesinde meydana gelen sosyo-ekonomik ve demografik değişiklikler, gerekse dış dünya ile ilişkilerin zorladığı yeni şartlar nedeniyle kabuk değiştiren kentte yetersiz kalmış ve yeniden yapılanmaya olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla olmuştur.
İstanbul’da ilk belediye örgütünün kurulmasını  , şehremaneti’nin kuruluşunu sağlayan neden ancak 1854 yılındaki Kırım Savaşı olmuştur. Rusya ile girişilen bu savaşta Osmanlı İmparatorluğu ’nun müttefikleri olan İngiliz, Fransız ve İtalyan (Piyemonte) ordularının İstanbul ‘a gelip karargah kurması ,savaşın yaralı ve şehitlerinin Kırımdan buraya gönderilmesi  kentin nüfusunu  olağanüstü  artırmış, temizlik, sağlık ve ulaşım sorunları çığ gibi büyüyerek içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.

İhtisab Nezâreti’nin de bu problemleri çözmekte yetersiz kalması, yöneticileri belediye hizmetlerini görecek yeni bir kurum kurmaya yöneltmiştir
Yeni kuruluşun mazbatası (yazı, karar, kararnâme) 13 Haziran 1854  tarihinde Meclis-i Tanzimat tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulur. Yeni kurulacak olan şehremâneti’nin nizâmnâmesi Meclis-i Vâlâ tarafından hazırlanır. 
Ondört madde olarak hazırlanan bu tüzüğe göre Şehremâneti başlıca şu görevleri görmekle yükümlüydü:

İstanbul ve İstanbul halkının ;
1- Zorunlu ihtiyaç maddelerinin teminini kolaylaştırmak ve gözetmek,
2- Fiyatların belirlenmesi (narh) ve bunun kontrolü,
3- yol ve kaldırımları yapmak ,
4- Şehrin temizliğinin sağlanması ,
5 - Çarşı ve pazarın denetimi,
6- Vergilerin toplanarak maliye hazinesine devredilmesi

Şehremâneti, şehremini denilen görevli tarafından yönetilecek ve şehirle ilgili karaların alınması ve yürütülmesinde bu nizamnâmeyle oluşturulan Şehir Meclisi ile birlikte çalışacaktı. Şehir Meclisi İstanbul’da yaşayan her sınıf tebaadan ve önde gelen esnaf temsilcilerinden oluşan oniki kişinin yanı sıra, meclise başkanlık edecek olan şehremini ve onun iki muavininden olmak üzere toplam onbeş üyeden oluşacaktı. Belediye meclis üyeleri 25 yaşını geçmiş, Osmanlı uyruklu ve yılda en az 50 kuruş emlâk vergisi veren kimselerden seçilirdi. İlginç bir şart da Türkçe bilme mecburiyeti idi.

İhtisab Nezâreti’nin yerine kurulan Şehremaneti, kuruluşunu izleyen yıllarda kendisinden beklenen başarıyı sağlayamadı. Bunun üzerine, 1855 yılında şehremaneti ’ne yardımcı olmak üzere İntizâm-ı Şehir Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonun çalışmaları sonucu 1857 yılında İstanbul şehri çevresi ile birlikte 14 belediye bölgesine ayrıldı. Pilot bölge olarak (Beyoğlu ve Galata bölgeleri) Altıncı Daire-i Belediye, Şehremaneti’ne bağlı olarak kuruldu. Şehremaneti ve Altincı Daire-i Belediye 1877 yılına kadar bu şekilde çalıştılar.

5 Ekim 1877 günlü Dersaadet Belediye Kanunu ile önceki yasal düzenlemeler kaldırılmış ve İstanbul şehremanetinin 20 daireye ayrılmasına karar verilmiştir. Çıkarılan Dersaadet Belediye Kanunu ve Vilâyât Belediye Kanunu ile İmparatorluğun yerel yönetim problemlerine daha köklü çözüm getirilmeye çalışılmıştır. Bu Kanuna göre şehremanetinin organları arasında şehremini, şehremaneti meclisi ve Cemiyet-i Umumiye-i Belediye bulunuyordu.


İstanbul ’daki belediye dairelerinin sayısı ve belediye işlerinin yürütülmesi konusundaki kararlar zaman zaman değişiklik gösterdi ve sonunda Cemil Paşa (30 Aralık 1912) tarihli geçici kanunla İstanbul’da 9 idare şubesine sahip bir Şehremaneti teşkil ettirdi. Böylece, belediye muamele, icraat ve harcamalarını bir merkezde toplattırdı. Bu kanunla, eski belediye dairelerinin hükmi şahsiyeti şehremanetinin şahsiyeti içinde eritiliyordu.

Kadıköy ( Kadı Köyü ) Şehremaneti :


1855 yılında Şehremaneti olarak kurulan Kadıköy belediyesi daha sonra 11. Bölge ve 18. Daire adını almış ve ilk başkanı da Osman Hamdi Bey olmuştur.
Meşrutiyet yıllarındaki ilk belediye reisliğini Moralızade Ali Bey’in yaptığı belediye ,daha sonra Operatör Dr.Cemil Topuzlu’ nun şehreminliğinde ve mütareke yıllarında da Celal Esad Arseven ‘in reisliğinde hizmetlerine devam etmiştir.

Cumhuriyet’in ilanına kadar, önemsiz bazı değişikliklere rağmen, belediye işleri bu kanun çerçevesinde icra edildi. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu ile şehremaneti, görevlerini İstanbul Belediyesi’ne devretti. Böylece 1930 tarihinde ,şehremini isim ve unvanı ile şehremanetleri kaldırılarak bütün teşkilatların adı " belediye " olduğu gibi belediye meclisi vb. unvanlar da bütünüyle genelleştirildi.

Uzun süre Üsküdar'a bağlı kalan Kadıköy, 23 Mart 1930’da ilçe yapılmıştır.

KADIKÖY ŞEHREMANETİ BİNASININ İNŞA YERİ VE BİNA TARİHİ :


Kadıköy 'den  İstanbul'a vapurların işlemesiyle birlikte  Kadıköy gelişip, büyümeye başlar.       Bu tarihten daha önce bir yakadan diğerine nakliyat ve gidip-gelme, pazarcı kayıklarıyla çok zahmetli bir şekilde yapıldığından Kadıköy uzun bir müddet küçük bir  yerleşim yeri olarak kalmıştır. (1869'da yapılan İstanbul Belediye Nizamnamesindeki toplam 14 daireden 13'üncüsü)

O tarihlerde belediyeye ait, kadrolu memurlar, temizlik işçileri bulunmazmış. Sırtlarında küfelerle dolaşan çöpçüler, evlerden topladıkları çöp ve artıkları bir ücret karşılığında götürüp denize atarlarmış. Belediye işleri ise " Bostancıbaşılar " tarafından yürütülürmüş.

1869'da Şehremaneti ( Belediye ) teşkilatı kurulunca Kadıköy'e çöp arabaları gönderilmeye başlanmış. iki tekerlekli, at-katır veya eşekle çekilen, üstü kapalı arabalar çöpleri toplamaya başlamışlar. Çöpler , Fikirtepe civarında eski büyük tas ocaklarının çukurlarına boşaltılırdı.


Kadıköy Şehremaneti Binası , Ermeni mimar Y. Terziyan tarafından 1912-1914 yılları arasında inşa edildi. 20. yüzyıl başlarında gelişen “ulusal mimari akım” üslubu çerçevesinde, o yıllarda yapılan eserlerde görülen karakteristik yapıya sahiptir. Klasik Osmanlı mimarisine ait, özgün mimari ayrıntıları barındırmaktadır.

Binanın yapımına 1912 tarihinde başlandığı zaman ki yıllarda deniz bugünkü postane binasının önüne kadar gelmektedir. Mühürdar tarafına doğru devam eden rıhtıma, Galatanın meşhur bankerlerinden Tübini'lerin adı verilmişti. Rıhtımda yine Tübini'lere ait akaretler sıralanır, akaretlerin gerisindeki yola da Tübini Çıkmazı denilirdi. III. Mustafa Camii de deniz kenarında idi. 




Tübini akaretleri 



Tübini Rıhtımı



Bilahare bütün bu arazi (Dolmabahçe gibi) doldurularak, geniş bir meydan kazanılmıs ve ismine " Kumluk " adi verilmiştir. Bu yeni alana da Şehremaneti binası inşa ettirilmiştir.



 
  

1950 yılında çekilen hava fotoğrafında doldurulan bölüm , büyük bir üçgen olarak belli olmakta...




Bu tarihi yapı mimari kimliğinin yanı sıra, birçok tarihi olaya da tanıklık etmiştir.

I. Dünya Savaşı yıllarında Alman askeri kuvvetleri şehremaneti önünde ve Kumluk mevki mühürdar arasında karagâh oluşturmuşlardır.







* I. Dünya Savaşı ’ndan Osmanlı İmparatorluğunun mağlup olarak çıkmasından sonra, İstanbul 'u işgal eden işgal ordu kuvvetlerinden İngilizler , Şehremaneti binasının önüne barakalar kurarak askerlerini yerleştirmişlerdir.





* İşgal İstanbul'unda Milli Mücadele taraftarı aydınların düzenlediği mitingler vardır.
22 Mayıs 1919'da Yunan ordusunun İzmir'e çıkması ile bu işgali protesto etmek amacıyla aynı gün Şehremaneti önünde tarihe geçen adı ile “ Kadıköy Mitingi “ yapılır. 
Yağmur altında yaklaşık 20 bin kişilik bir halk kitlesi toplanır, binanın balkonundan aralarında Halide Edip Adıvar 'ın da bulunduğu pek çok aydın kişi konuşmalar yapar.

* Kumluk alanında İngilizlerin kurduğu askeri barakalar Kurtuluş savaşı nihayetinde Türk Ordusu İstanbul 'a giriş yapmadan sökülerek İngiliz 'ler Kadıköy 'ü terk ederler.
Bağdat caddesinden Kadıköy 'e giriş yapan Türk ordusu Selimiye 'ye girerken, Komutan Refet     ( Bele ) Paşa Şehremaneti binasının balkonuna çıkarak meydanı dolduran Kadıköylülerin coşku içerisinde dinledikleri bir konuşma yapar.

* Cumhuriyetin ilanından sonra 1930 yılında, Kadıköy Şehremaneti binasında ilk belediye seçimlerinin yapılmasına karar verilir.
Seçim günü İçerenköy, Bostancı ve civarından at, öküz arabalarına dolan seçmenler  büyük bir kalabalık halinde Bağdat Caddesi 'nden geçip Kadıköy'e gelirler. Şehremaneti binasının önündeki Kumluk'ta Halk Fırkası ve Serbest Fırka taraftarları birbirlerine girerler !

* 1970 yılındaki 16-17 haziran olayları gibi birçok toplumsal ve siyasi olaya da şahit olmuştur.


1913-14 yıllarında Kadıköy Belediye Şubesi Müdürlüğü yapan Celal Esad ( Arseven ) bey ‘in görevi sırasında yazdığı “ Kadı Köyü Hakkında Belediye Araştırmalar “ isimli kitapta Celal Esad Bey, Kadıköy ‘ün fiziksel ve tinsel envanterini çıkartmıştır.

Celal Esad ( Arseven ) bey , Kadıköy ‘ün o tarihteki durumunu ortaya koymuş ve neler yapılabileceğini, neler yapılması gerektiğini raporlamıştır.
Celal Esad bey, Kadıköy yöneticiliği sırasında yenilikçi şehircilik anlayışı ile önemli fiziki düzenlemeler ortaya koymuştur.




Kadı Köyü Rıhtımı üzerinde inşa edilmekte olan Belediye Dairesinin Vapur iskelesi yönünden görünüşü..... ( Celal Esad Beyin Kitabından )



     
( Orijinal dili Osmanlıca (!) olan kitap Kadıköy ‘ün tarihi açısından büyük öneme sahiptir. Kitap tarihçi Cahit Kayra tarafından Türkçeleştirilmiştir. )





Kadıköy , 1984 yılında Büyükşehir ’e bağlı bir ilçe Belediyesi olarak yapılandırılmıştır.
Belediye 1992 yılında , bu binadan taşınarak Hasanpaşa ‘da yeni yapılan merkez binaya yerleşmiştir.

Şehremaneti binası artık restore edilmiş haliyle " Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi " olarak hizmete girmiştir. 



  
Şehremaneti Binasının yeni şekli ve Sanat Kütüphanesindeki Kadıköy Haritalarından biri





Kadıköy 'ümüzün bu tarihi binası ve bulunduğu meydan , şimdiler de ise Kadıköy Meydanının Büyükşehir Belediyesi tarafından " Miting Alanı " olarak belirlenmesinden sonra , kalabalık ve kışkırtıcı mitinglere sahne olmakta ve ne yazık ki Kadıköy 'ün tahrip olmasına sebep olmakta , yaşamına darbe vurmaktadır.

 



HARİTALAR :


Celal Esad ( Arseven ) Bey 'in kitabından



Kumluk mevkinin doldurulmadan önceki hali


1913 yılında Kadıköy ve havalisini gösterir haritada ( Celal Bey 'in kitabından ) doldurulan bölge büyük bir üçgen şeklinde belli olmakta..


Celal Esad Beyin kitabından Kadıköy sokak haritası


1938-39 tarihli bir Kadıköy Planı