Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Fotoğraflar

Fotoğraflar

10 Mayıs 2016 Salı

KADIKÖY ALTIYOL ' DAKİ ERMENİ RAHİBE MANASTIR VE OKULU

BEYOĞLU ANARAD HIĞUTYUN ERMENİ KATOLİK RAHİBELER MANASTIR VE MEKTEBİ VAKFI ‘na ait 
KADIKÖY ANARAD HIĞUTYUN KATOLİK RAHİBELER OKULU ..........( NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ )




Kadıköy Altıyol ‘da Ali Suavi sokataki  Surp Levon Ermeni Katolik Kilisesi'nin yakınında, Nihal Sokak'ta kurulan Anarad Hıgutyun Ermeni Okulu 1902 yılında Ermeni ustalar tarafından yapılmıştır….. Giriş katla beraber dört katlı taş bir bina olan yapının geniş bir de bahçesi vardır. Binanın zemin karoları ve merdiven mozaikleri hala eski orjinalliğini korumaktadır. En üst katta tiyatro salonu yapılmıştır.
Okul ,1909 yılında eğitim ve öğretime başlamış , 1980 yılına kadar rahibe okulu, daha sonra anaokulu ve ilkokul olarak hizmet vermiştir. 1961-64 yılları arasında 104 öğrencisi olduğu bilinen okulun , 1987 yılında çocuk sayısı azaldığından okul kapandığında, yaklaşık 80 öğrencisi varmış. Öğrencilerin bir kısmı Aramyan Uncuyan'a , bir kısmı ise diğer devlet okullarına geçmiştir.



Beyoğlu Anarad Hığutyun Ermeni Katolik Rahibeler Manastır ve Mektebi Vakfının tapulu  malı olması nedeniyle uzun süre atıl kalmış , terk edilmiştir. 2004 yılında Türkiye Cumhuriyet 'i AB 'ne uyum yasaları çerçevesinde azınlık mallarıyla ilgili yasayı değiştirince , kiralanarak 
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi adı ile kültür, sanat ve eğitim merke­zi haline getirilmiştir….
Bahçesi ve alt katı çay bahçesi olarak kullanılmakta , ikinci katı ise restaurant olarak hizmet vermektedir....3 ncü katta idari bölüm ve sanat çalışmalarının yapıldığı atölyeler vardır....




 

Bina , Osmanağa Ma­hallesi , Ali Suavi Sokak (Sanatçılar Sokağı), No: 7 Bahariye, Kadıköy adresin­de bulunmaktadır.










 
 
                




5 Mayıs 2016 Perşembe

KİTAPLARIN ÖLÜME MAHKUM EDİLDİĞİ GECE ! (22 Mayıs 1971 )

Arama Sonuçları



Kitapları da vururlar !

Yıl 1971….. Mayıs ayının son günleri ………12 Mart muhtırası daha yeni verilmiş.

15-16 Haziran olaylarından yaklaşık 1 sene sonra ……İstanbul ‘da sıkıyönetim var.
Faik Türün İstanbul sıkıyönetim komutanı……. Başbakan ‘da Nihat Erim .
( Faik Türün daha sonraları 12 mart döneminin işkencelerinin yapıldığı “Ziverbey Köşkü” ile anılır. Nihat Erim ‘de Dev-genç ‘in ölüm listelerine girmişti ve çok sonraları öldürüldü.)



Vehbi Ersan ‘ın kitabında da ( 1970 ‘lerde Türkiye Solu ) anlattığı gibi   ;
“ Üniversitelerde kurulan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içinde toplanan gençlik, TİP’in ‘reformist’ olduğunu düşünüyor ve aktif örgütlü mücadeleyi öneren MDD ( Milli Demokratik Devrim ) saflarına akıyordu. 1969’daki kurultayda FKF, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu adını aldı ve Türkiye devrimci hareketine bugüne dek ulaşan birikimler bırakan Dev-Genç kurulmuş oldu. Dev-Genç içinde sürdürülen mücadele, kısa sürede öncülerini yaratmaya başladı: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Cihan Alptekin, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve İbrahim Kaypakkaya gençliğin MDD temelinde ardında kümelendiği isimler oldu. THKO ve THKP-C, bu mücadeleden doğan iki ana akım olarak kendilerinden sonraki sosyalist mücadeleyi de belirledi. MDD tezine göre Türkiye emperyalizmin etkisinde, feodal yanı ağır basan bir yarı-sömürgeydi ve bu nedenle sosyalist devrimden önce demokratik bir devrim yapılması gerekiyordu. Bu anti-emperyalist, anti-feodal ve işbirlikçi burjuvaziye karşı olan ‘milli’ bir devrim demekti ve Kemalistlerle ittifak yapılmasını gerektiriyordu.
1970 yılında Mahir Çayan önderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi (THKP/C), 1971 yılında Deniz Gezmiş önderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 1972 yılında ise İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) kuruluşunu ilan etti."



( 12 Mart 'ın hemen ertesinde 16 Mart 1971 salı günü Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalandılar...)

O zamanlar , her yerde aranan dev-genç ve dev-sol elemanlarının resimleri asılmıştı.
İsrail başkonsolosu Efraim Elrom’un Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılması ile oluşan gelişmeler sonucunda , İstanbul’u yöneten ( nokta trafik polisleri bile askerdi ) Sıkıyönetim komutanlığı , 22 Mayıs günü aniden bir bildiri yayınladı. 
        “ O günün gece yarısından itibaren İstanbul’da 15 saat sokağa çıkma yasağı “ ilan edildi.



Kimse sokağa çıkmayacak , bütün İstanbul sokak – sokak , ev - ev  THKPC ‘li ve
Dev-Genç ‘li  aranacaktı ! Daha sonraları “Fırtına-1 “ denilen bu operasyona “Balyoz Harekatı “ da denilmişti. Ve harekata 25 bin asker ve polis ’in katıldığı söyleniyordu basında.
Aramalara , apt. sorumluları ve bazı bölgelerin muhtarlık görevlileri de katılacaktı mecburen.
Sanırım bazıları jurnalleyecekti bazı evleri....





Yasak başlayınca İstanbul ‘da hayat durmuştu. Hava alanı Yeşilköy ( Atatürk Havaalanı ) bile uçuşa kapatılmış. Otobüs – vapur seferleri yasaklanmıştı.
Dışarı çıkanlar ya tutuklanacak ya da ateş edilecekti.

Hakikaten akşama doğru yollar tenhalaşmaya bazı noktalara askeri araçlar hatta tanklar yerleşmeye başladı. Gece olunca Kadıköy meydanında kimseler kalmamıştı . Arkadaşlarla Altıyol 'dan aşağıya iskeleye doğru yürüyorduk. Bir subay bizi ikaz etti “ gece yarısı olmadan evinize girin ! “ Rıhtıma doğru yürüdük. Rıhtımın sonunda Haydarpaşa köprüsü üstünde Askeri Jemseler sıralanmıştı. Rıhtım Reşit efendi sokaktaki evimize gittim. Herkes camlardan merakla bakıyordu.
           
Babam eve akşam erken geldi. Kaymakamlıktan bir arkadaşı ” anarşist arıyorlar ama yasaklı kitap vb. bulurlarsa da tutuklayacaklarmış “ diye tembihlemiş. Bize “sizde öyle kitaplar var mı ? “ diye sordu . Biz de bazı kitaplarımız olduğunu söyledik.
Ağabeyimle beraber ne kadar kitap varsa baktık ve uygun olmayanları imha ettik , bazılarını da yatak odasında yatağın altında döşemenin altına gizlemiştik. Benim pek çok Rus edebiyatı kitabım , felsefe yazarları  ile ilgili kitaplarım imha edildi….Aziz Nesin, Nazım Hikmet, vb…kitaplar ile beraber…..Hatta ağabeyim anı olarak tuttuğu defterini bile yaktı !
Ben bir kaç gece evvel Altıyol 'da Opera sineması önünde sinemadan çıkanlara          " işçi köylü gazetesi " dağıtılmıştı......Evde de bir kaç baskı vardı. Tabii hepsini yaktım !

Gece yarısına doğru araç sesleri duyduk sokağın başına Jemseler geldi…Subaylar askerlerle beraber evlere dağıldılar…Meraklılar camlardan sarkarak hangi eve, kimlere girdiklerine bakıyorlardı…Ama , ev sektirmece olmadı hiç tüm evler arandı…Bir zaman sonra bir subay ve iki er bizim kapıyı çalıp eve girdiler. Erlerde ve subayda silah vardı ! Oldukça mütecaviz idiler. Subay  , babamdan herkesin antrede toplanmasını istedi.       Sonra bize ( ağbim - ben ve ablam ) “komünist yayınız , yasaklı kitabınız,vs. var mı ?” diye sordu ! Biz yok dedik. Erler odalara girip evi didik didik aradı.. Ödümüz patlamıştı. Neyse bir şey bulamadılar, sonra subay biz gençlere kısa bir nasihat çekti ve bir de gözdağı verdi .... Arkasından gittiler .

Bu aramalar sabah oluncaya kadar devam etmiş….Daha sonra okuduğuma göre      o gece İstanbul 30 -35 bin subay, er ve polis tarafından didik didik ,karış karış aranmış ! Tabii muhbir vatandaşlar da bu solcu avına destek vermişler ..



O gün İstanbul ‘da binlerce yasaklı , Sıkıyönetim Komutanlığınca beğenilmeyen ne kadar kitap bulundu ise yakılmış…...Genç insanlar tutuklanmış . ( Tabii insanların korkarak önceden yok ettiği kitaplar da var )

Daha sonra 23 Mayıs 1971 de  başkonsolos Efraim  Elrom,  Nişantaşında bir evde, ağzı bantla kapatılmış, başından kurşunlanmış bir şekilde bulundu.

İşte böylesine bir , Mayıs gecesi yaşadı 70 ‘lerde Türkiye ve İstanbul !


Sonra neler mi oldu ?


               Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 9 Ekim 1971'de TCK 'nın 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı.  
Mahkeme kararı;
"Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Mahkememiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını; bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs suçunu işlediğinizi sabit gördü. Türk Ceza Kununun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezası ile tecziyenize karar verdi. Hüküm bir hafta içinde kabulu temizdir, tutukluluğunuz devam edecektir. "
şeklinde idi.... 

       Mahir Çayan ve arkadaşları bu idamları engellemek için Sinop'taki NATO radar üssünün üç yabancı personelini rehin aldılar. Ancak Tokat'ın Kızıldere köyünde güvenlik güçlerince kuşatıldılar. 1972'nin 30 Mart'ında on bir kişiden onu katledildi. ( O gün o müthiş müsadereden nasıl olduysa canlı kurtulan - samanlıkta saklanarak - şimdilerde HDP milletvekili ! )
İki ay geçmeden Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin İnan ile Yusuf Aslan'ın hiç kimseyi öldürmediği halde idam cezası alması sol-sosyalist kesimlerde derin üzüntü yarattı.
 TKP/ML kurucusu İbrahim Kaypakkaya ise yakalandıktan sonra 1973 Mayıs'ında işkence altında öldürüldü.